Her iktidar kendisine bir meşruluk zemini arar. Bu zemin bazen bir kılıfa dönüşür ve gerçekliği perdeler. Gerçeği örten, gizleyen ve görünmez kılan bu perdeyi aralamak veya gerçeği göstermek, perdeyi yırtmak için bazen olağanüstü çaba gerekir. EMS bugün bu çabanın içindedir.
Feodal sistemin içinde kapitalist ilişkiler uç verip burjuvazinin tarih sahnesine çıkmaya başladığı günden itibaren kendi ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve ideolojik hegemonyası için teorik ve pratik bir arayışa girmiştir. Burjuvazi, ekonomik, siyasal, kültürel ve ideolojik olarak eskinin bağrında filizlenip kendisine yaşam alanları açarken burjuva ideologlar da iktidarları için meşruluk arayışına girmiştir. Kendilerince buldukları en iyi kılıf, insan haklarıyla cilalanmış temsili demokrasi yöntemi olmuştur. 1776 tarihli Amerika Bağımsızlık Bildirisinde "Biz şu gerçeklerin açık olduğu görüşündeyiz: Bütün insanlar eşit yaratılmıştır, onları yaratan Tanrı kendilerine vazgeçilemez bazı haklar vermiştir, bu haklar arasında Yaşama, Özgürlük ve Mutluluğu arama hakları yer alır." Düşüncesine yer verilirken, Fransız ihtilali sonrası yayımlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi “Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik” sloganını öne çıkarıyordu. Yeni gücün yeni iktidarına meşruluk kazandırma arayışında John Locke, Montesquieu ve Jean-Jacques Rousseau gibi ideologlar başı çekmektedir. Gerek nesnel koşulların dayatması ve gerekse bu ideologların düşünceleri etkisiyle yeni bir sınıfın (burjuvazinin), geniş halk kitlelerinin de desteğini alarak kendi iktidarlarını kurduklarına tanık oluyoruz. 1776 Amerika Bağımsızlık Bildirgesi ile İngiltere’den bağımsızlığını ilan eden Amerika’nın yeni iktidarı ve 1789 Fransız ihtilali sonrası Fransa’da kurulan yeni iktidar bu temsili demokrasiye dayalı yönetimlerin en belirgin ilk örnekleridir.
Elbette ki temsili demokrasiyi temel alan bir parlamento da olsa, mutlak monarşinin çok ilerisinde bir yönetim biçimini ifade eder. Temsili demokrasi, ilk zamanlarda ilerici ve insanlık lehine işlev gören bir yönetsel yöntem olsa da zamanla yozlaşmış ve çağa ayak uydurmak yerine, insanlığın gelişimi önünde aşılması gereken bir engel haline gelmiştir. Temsilcinin geniş halk kitlelerinden kopması, halkın çıkarları yerine kendi kişisel ve çevresel çıkarları ön plana alması, kararların bir avuç temsilci/oligark tarafından alınması, çağımızda bilgi birikimi ve teknolojik gelişmenin ulaştığı düzey vs. gibi nedenlerle temsili demokrasinin artık miadını doldurduğu, toplumsal gelişmenin ve insanlığın önünde aşılması gereken bir bariyer oluşturduğu, çağın gereklerine cevap veremediği sonucunu doğurmuştur. Burjuvazinin yönetsel yöntemi olan temsili demokrasi, kapitalist sistemin doğasından kaynaklı gelir dağılımındaki dengesizlik, baskı, adaletsizlik ve diğer haksızlıklarla birleştiğinde bizi bir alternatif aramaya yöneltti ve sonuçta temsili demokrasiye karşılık DOĞRUDAN DEMOKRASİ VE DOĞRUDAN DEMOKRATİK KATILIM olarak adlandırdığımız yeni bir yönetsel yöntemi geliştirmeye sevk etti. Dolayısıyla Doğrudan Demokrasi temsili ve taklidi demokrasinin yani kapitalist sistemin bir alternatifi olduğu kadar aynı zamanda anti kapitalist bir öz ve nitelik taşıdığından dolayıdır ki halkın ve emeğin demokrasi anlayışıdır. Doğrudan demokrasi, küresel bazda denenip çöken reel sosyalizmin açmazlarını aşan ve onlara çözüm üreten bir işleve de sahiptir.
Günümüzde ekonomisinden siyasetine, kültüründen sosyal yaşamına kadar hayatın her alanında yaşanan krizin, aslında temsili demokrasinin krizi olduğu tespiti bizce doğru bir saptamadır. Günümüzde halen dünyanın onlarca bölgesinde süren silahlı çatışmalar, 4. Dünya Savaşının sürmekte olduğu tespitimizi doğrulamaktadır. (1. Ve 2. Dünya savaşları sonrası başlayan “Soğuk Savaş” dönemi 3.Dünya Savaşı olarak adlandırıldığından dolayıdır ki günümüzdeki çatışmalı ortamı da 4.Dünya Savaşı olarak adlandırıyoruz.)
Temsili demokrasinin krizi, ister istemez içinde yaşadığımız yakın coğrafyayı da ciddi bir şekilde olumsuz etkilemektedir. Hemen yanı başımızda halen devam eden Ukrayna-Rusya Savaşı, İsrail-Filistin Savaşı, Suriye, Yermen ve Irak’taki çatışmalı durum, aslında bölgede vekaleten sürdürülen “örtülü” bir dünya savaşından başka bir şey değildir. Bu çatışmaların tamamına derinden baktığımızda; başta Rusya, Amerika, İngiltere ve Fransa olmak üzere dünyadaki ve bölgedeki onlarca devletin bu çatışmalarda açıkça taraf olduklarına tanık oluyoruz. Bütün bu sıcak çatışmaların temelinde yatan asıl sebep, kapitalizmin çözemediği krizini ölüm, kan ve gözyaşıyla çözme girişiminden başka bir şey değildir.
Temsili demokrasinin krizi, sadece neo-liberalizm ve kapitalist sistemin krizi değil, aynı zamanda dünya demokrasi güçlerinin de krizidir. Hatta temsili demokrasi krizinin en ağır biçimi ve sonuçlarını bu alanda görüyoruz. Dünya demokrasi güçlerine dair bugün şu tespiti yapmak çok da yanlış olmaz: Yerlerde sürünüyorlar ve tamamen etkisiz eleman konumundalar. Özellikle 1991 yılında reel sosyalizmin çökmesiyle birlikte Fukuyama’nın “tarihin sonu” tespiti veya dünyanın artık tek kutuplu bir hal aldığının ilanı, neo-liberal hegemonyanın ilanından başka bir şey değildir. Keza Margaret Thatcher’in “başka alternatif yok” ve “zaten toplum diye bir şey yoktur” zırvalıklarını ona söylettiren de bu demokrasi güçlerinin yaşadığı krizden kaynaklanmaktadır.
Dünya genelindeki temsili demokrasinin krizi, siyasal parti, dernek ve sendikalarda farklı bir biçime bürünür. İktidarın aynadaki görünümü konumundaki bu oluşumlardaki iktidar kavgası ve delege savaşları her türlü ayak oyunu, kirli ilişki, çeteleşme ve mafyatik müdahaleyi kendince haklı ve meşru görmektedir. Bu örgütsel anlayış, huzur değil huzursuzluğu, kamu yararı yerine bireysel dar çıkarları, kazanım yerine hak kaybına yol açmayı, geniş halk kitlelerini aktif kılmak yerine pasif nesnelere dönüştürmeye yol açmaktadır ki bizim red noktamız da buralarda başlamaktadır. Bütün bu olumsuzlukları ancak yeni bir örgütlenme anlayışı, modeli ve yeni bir örgütlenme kültürü ile aşabiliriz ki bu bizi bir arayışa sevk etti ve sonuçta DOĞRUDAN DEMOKRASİ VE YATAY ÖRGÜTLENME MODELİ OLARAK MECLİSLERİ gündeme getirdik.
Ülke genelinde var olan tüm sendikalar, hiyerarşik dikey örgütlenme modeline göre biçimlenmişlerdir. Doğal olarak bu yapıların tamamı, merkezde yoğunlaşmış dar bir kadro tarafından yönetilip yönlendirilmektedirler. Bu yapıların bir çoğu tüzük ve programlarında “Demokratik Merkeziyetçilik İlkesini” benimseyip uyguladıklarını ifade etseler de işin gerçeği şu ki bu ilkenin demokratik yanı tamamen unutulmuş ve sadece merkezi yanı yaşam bulmaktadır. Sendika tabanının yönetim ve karar alma sürecine dahil edilmemesi, bu hiyerarşik yapılarda tepe ile taban arasında ciddi kopukluğa ve tabanda daralmaya yol açmaktadır. Türkiye bu haliyle ne yazık ki “tabansız” sendikalar ülkesine dönüşmüştür.
Varolan sendikalardaki eksik, zaaf, hata ve yanlışları tespit eden EMS yola çıktığında, ne yapacağı hakkında çok fazla bir teoriye sahip olmasa da ne yapmaması gerektiği konusunda çok net bilgilere sahipti. Çözüm olarak Doğrudan Demokrasi ve Doğrudan Demokratik Katılımı savunup bunu Emekli Meclislerinde somutlaması bizi tamamen “Yeni Bir Patika Açmaya” götürdü. Yeni bir patika açmak ise eski örgütlenmelerden tamamen radikal bir kopuşu yaşamamıza bağlıydı ve biz bunu göze aldık. Tercih ettiğimiz yolun uzun ve meşakkatli bir yol olduğunun bilincindeyiz ancak bizce buna değer.
Her örgütlenmenin malzemesi insandır. Dolayısıyla geniş emekli kitlesine ulaşıp onları örgütlemeyi hedefleyen bir sendikal hareket; öncelikle insanların sempatisi, güvenini, desteğini ve nihayet doğrudan katılımını sağlayacak yol ve yöntemleri bulmak zorundadır. Tüm öncü karıncalarımızın, çok iyi birer örgütleyici olabilmeleri için sürekli kendilerini yenilemeleri, bilimsel ve toplumsal bilgi ile donatmaları şart görünüyor.
EMS; yaşam felsefesi, örgütlenme modeli, çalışma tarzı ve mücadele anlayışı ile tamamen yeni bir sendikal hat geliştirmektedir. Geçirdiğimiz 2 yıllık süreçte bu uğurda epey bir yol aldık. Henüz yolun başındayız ve daha alınacak çok uzun bir yolumuz olduğunuz bilincindeyiz.
- EMS, hiyerarşiyi, yöneten ve yönetilen ayrımını, ast-üst ilişkisini ve bürokratik sendikacılığı reddeder. Bunun yerine eşit aktif öznelerden oluşmuş emekli meclislerini ve kolektif liderliği savunur.
- EMS, şef, lider, ağa, başkan, delege ve taşeron sistemini reddeder. Kişiler etrafında değil fikirler etrafında örgütlenmeyi savunur.
-Her örgütlenme, ortak irade oluşturma çabasını içerir. EMS, kişisel liderliği reddederken onun yerine ortak akıl ve ortak iradeyi koyar. Bu yaklaşım, kararların tüm üyelerin katılımı ile alınması ve alınan kararın yaşama geçirilmesi için de yine tüm üyelerin sorumluluk üstlenmelerini gerektirir. Hareketin kurucusu ile harekete yeni katılan üye, hak ve sorumluluklar açısında eşittir. Hareketin kurucusu, hareketin ilk amelesidir. Tüm üyeler eşittir ve hareket içinde üstlendiği görev ne olursa olsun, aktivist olmak dışında başkaca hiçbir sıfatımız yoktur. Sendikal hareket içinde sorumluluk üstlenen aktivistlerimiz, hareketin “eşit hizmetkarlarıdır.”
- EMS, savunup uyguladığı Doğrudan Demokrasi ve Yatay Örgütlenme modeli ile; temsili demokraside nesneleştirilmiş ve yetenekleri köreltilmiş bireyin yeniden aktif bir özneye dönüşmesi ve kendisini bulmasını da hedefler. Sendikal örgütlenmede yer alan bireylerin gerektiğinde inisiyatif koymaları ve böylece kendilerine olan özgüven ve sorumluluk duygusunun gelişimine de katkı sunar. ETM’nin savunup uyguladığı anlayış sayesinde geniş emekli kitlelerinin yaratıcı kaynağından faydalanıp beslenir.
- EMS, meclisler şeklinde örgütlenir. Emekli meclisleri, ETM’nin temel örgütlenme birimleridir. Hareket Anadolu’da örgütlenmesini tamamladığında; aile meclisleri, apartman, site, sokak, köy, mahalle, semt, belde, ilçe ve il meclisleri şeklindeki örgütlenmesi ile toplumun en ücra köşesine kadar ulaşmış bir meclisler ağı ile karşı karşıya olacağız. Yerel meclislerimiz EMS bütünselliği içinde özerk bir konuma sahip olmakla birlikte, bir bütünün parçası olduğu gerçeğini de asla unutmamamız gerekir. Her yerel meclis, kendi kararlarını kendisi alır ancak ülke genelini ilgilendiren konularda en yüksek karar organımız olan Emekliler Türkiye Meclisi devreye girer. Emekliler Türkiye Meclisi, tüm yerel meclisler ile henüz meclisini oluşturamamış yerellerdeki sendika üyelerinin toplamından oluşur ve aldığı karar tüm yerel meclisleri ve sendika üyelerini bağlar.
-EMS örgütlenmesinde “geri çeğırma yöntemi”, harekete dinamizm ve zindelik sağlar. Üstlendiği görevi savsaklayan ya da yerine getirmeyen üye, görevlendirmeyi yapan organ tarafından geri çağrılır. Böylece atıl ve pasif duran görevler ve alanlara işlevsellik kazandırılmış olur ve örgütsel çürümenin önüne geçilmiş olur.
- EMS çok renkli ve çok sesli bir harekettir. Ortak paydamız önce insan olmak ve sonra da “EMEK VE EMEKLİDEN, HAK VE HAKİKATTEN, MAĞDUR VE MAZLUMDAN” yana taraf olmaktır. Bu temel duruşu benimsemiş herkese kapılarımız sonuna kadar açıktır ve sendikal hareket içinde başaracağına inandığı her göreve talip olabilir.
- EMS örgütlenmesinde disiplin, dışardan gelecek baskı ile değil öz denetim ve oto kontrol yöntemi ile sağlanır. Doğrudan demokrasi, gelişmiş bireylerden oluşmuş toplumların yönetim biçimidir. Hitap ettiğimiz 16.2 milyon emekli, 60 yaşını aşmış, ciddi bilgi birikimi ve tecrübeye sahip, ateş çemberlerinden geçerek olgunlaşmış bir kitledir. Bu kitlenin başında çoban olmadan ve kendisinin de başkasına çobanlık yapmadan ETM içinde örgütleneceğine inanıyor ve güveniyoruz. Tüm sendikal stratejimizi de bunun üzerine kurmuş durumdayız.
- EMS örgütlenmesinde kararlar, mümkün mertebe birbirimizi ikna ederek oy birliği ile alınır. Bunu başaramadığımız durumlarda ise çoğunluğun görüşü bizim için esastır ancak azınlıkta kalan arkadaşlar eğer istemezse alınan kararın icrasında sorumluluk almaya zorlanamaz. Karar alındıktan sonra hiçbir sendika üyesi o kararın aleyhine bir faaliyet yürütemez ancak azınlığın çoğunluk olma hakkı her zaman korunmalıdır.
- EMS, çeşitli grupların bir araya gelmesiyle değil, tek tek özgür bireylerin bir araya gelmesiyle oluşturuldu ve bundan sonra da aynı yöntemi sürdürecektir. Hareket içinde farklı hareketlerin örgütlenmesine asla izin verilemez. Bununla birlikte dışımızdaki tüm emekli sendika, platform ve derneklerle fiili bir FEDERATİF ÇATI altında birleşmeye hazır olduğumuzu da belirtmek isteriz.
-EMS, yaratıcı eleştiri, tartışma ve özeleştiri mekanizmasının sendikal gelişme açısından çok önemli olduğunu kabul eder. Her eleştiri bizi ilerletmelidir. Hareketi geri çekecek ya da duraksatacak şekilde eleştiri hakkının kötüye kullanılması kabul edilemez.
- EMS örgütlenmesinde her birey özgürdür ancak biz buna “bağımlı özgürlük” demeyi tercih ediyoruz. Bizler pazılın birer parçalarıyız. Her birimiz tek başımıza varız ama aynı zamanda büyük tablonun birer parçalarıyız. Ancak hepimiz bir araya geldiğimizde anlamlı o tabloyu oluşturabiliriz. ETM örgütlenmesinde parça ile bütünün karşılıklı ilişki ve bağımlılığını asla gözden kaçırmamalıyız. Ne bireyi topluma feda ederiz ne de toplumu bireye…
- EMS örgütlenmesi bir araçtır. Aracı hiçbir koşulda asıl amaca dönüştürmemeliyiz. Temel amacımız; emeklilerin ekonomik, demokratik, sosyal, kültürel ve yaşamsal haklarını savunmak ve var olan haklara yeni haklar kazandırmak için elbirliğiyle çaba sarf etmektir. Bunu hiçbir zaman gözden kaçırmamalıyız.
- EMS, politik bir hareket değil, sendikal bir oluşumdur. Dolayısıyla politik bir hareketin misyonunu EMS’ye yüklemek, asıl yapması ve üstlenmesi gereken görevlerin savsaklanıp ötelenmesine yol açar. Elbette ki her sendikal hareket gibi, bizi, ülkemiz ve insanlığı ilgilendiren meselelerde gücümüz ve örgütlülüğümüz oranında sözümüzü söyler ve söylediğimiz sözün gereğini de yerine getiririz. Bunu yaparken de boyumuzu aşan cümleler kurmaktan kaçınmamız gerektiğini mutlaka hesaplamamız gerekir.
- EMS aktivistleri ve kadroları, günümüzde küresel bazda egemen olan neo-liberal kapitalist sistemin tuzak ve çürütücü ideolojisinden etkilenmemek için hepimiz birbirimize sahip çıkmalı ve sendikal hareketin meclislerine karşı sorumlu davranmalıyız. Doğrudan demokrasi ve meclis örgütlenmesi konularında bugüne kadar yazıp konuştuklarımız, henüz yeni doğmuş bir çocuğun cümle kurmadan önce telaffuz ettiği ilk kelimeleridir. Bu hususun teorik ve ideolojik olarak daha da derinleştirilmesine ihtiyaç vardır. Bunun için de bir Doğrudan Demokrasi Akademisine ciddi şekilde ihtiyaç var.
-Her örgütlenme iradi müdahaleyi zorunlu kılar. ETM’nin savunduğu doğrudan demokrasi ve yatay örgütlenme, kendiliğindencilik ve kitle kuyrukçuluğu anlamına gelmez. Aksine yaşam felsefesi, örgütlenme modeli, mücadele anlayışı ve çalışma tarzı ile stratejik yol ve hedefi oldukça net bir şekilde belirlenmiş bir sendikal hareketiz. Bu yüzden de bizim teori ve pratiğimizi bir bütünsellik içinde ele alıp değerlendirmek gerekir aksi taktirde hataya düşülür.
EMS örgütlenme anlayışına göre hak yasadan önce gelir. Dolayısıyla FİİLİ VE MEŞRU SENDİKACILIK ANLAYIŞI bizim için vaz geçilmez bir değerdir. Elbette ki bu anlayışı yaşama geçirmek, bizim örgütlenme gücümüz ve aldığımız kamu desteği ile doğru orantılı olacaktır. Bu da bizi çok yönlü bir çalışmaya zorluyor.
- EMS örgütlenmesi ucu açık, dinamik bir örgütlenmedir. 2 yıllık pratiğimizde hatırı sayılır bir teorik birikim elde etmiş olsak da önümüzdeki süreçte de hareketin ve mücadelenin ihtiyacı neyi nasıl yapmamızı gerektiriyorsa, “somut durumun somut tahlili” ne yapmamızı icap ettiriyorsa kendimizi ona göre yeniden düzenler ve hazırlığımızı ona göre yapıp kaldığımız yerde yola devam ederiz. Bu hareket, günün moda deyimi ile “yerli ve milli” olduğu kadar aynı zamanda “enternasyonalist” bir harekettir.
-ETM bizim için bir okuldur. Hepimiz bu okulun hem talebeleri ve hem de öğreticileriyiz. Bugünümüz ve yarınımız hakkında kendimiz karar vermek için bir aradayız. Başarmak için buna mecburuz ve biliyoruz ki çok örgülü saç kopmaz. Bu yüzden de hepimiz bu binanın hem ameleleri, hem mimarı ve hem de mühendisleriyiz.
-Halen içinde bulunduğumuz süreci “öğrenme, geçiş, inşa ve hukuksal statü elde etme süreci” olarak adlandırıyoruz. Bu sürecin gereği olarak zaman zaman bazı aksamalar yaşadığımızın farkındayız fakat süreç içinde tüm taşların yerli yerine oturacağını düşünüyoruz.
-Son olarak şunu söylemek isterim ki biz sadece yalın bir emekliler sendikası kurmuyor, aynı zamanda yeni insan ilişkileri ve ona uygun tamamen yeni bir toplumsal yaşamı inşa ediyoruz. Şeyh bedrettin’den Paris Komünarlarına; Zapatista’lardan Gezi’ye kadar tarihe mal olmuş bir çok gelişme yolumuzu aydınlatıyor. Biz sarayların ve saltanatların, Firavun, Nemrut ve haramilerin şatafatına karşı İMECE USULÜ YERYÜZÜ SOFRALARINI KURMAYA ve içinden geçtiğimiz tarihsel karanlık çağı yırtmak izin “çoban ateşleri” yakmaya devam edeceğiz. YA BAŞARACAĞIZ YA DA BAŞARACAĞIZ, BAŞKA ÇIKIŞ YOK!