Emekliler Türkiye Meclisi ve onun sendikal formu olan Emekli Meclisleri Sendikası’nın fiili varlık kazanmasıyla birlikte Doğrudan Demokrasi anlayışı ülkemiz gündemine zayıf ve cılız bir ses de olsa taşınabilmiştir. Doğrudan Demokrasi Kültürünün henüz toplumumuz ve gezegenimizde hak ettiği yere geldiğini söylemek elbette ki mümkün değil. Hatta henüz emekleme aşamasında olduğunu ifade etmek çok da yanlış olmasa gerek. Buna rağmen elimizdeki tüm verilerden hareketle akıl yürütmelerimiz 21. Yüzyılın Doğrudan Demokrasi ve kadının yüzyılı olmaya aday olduğu yönündedir. Umarım bu tespitimizde yanılmayız.
Sümerlerden beri yaklaşık 5-6 bin yıldır Doğrudan Demokrasisel uygarlık ile Hegemonik baskıcı uygarlık (köleci, feodal ve kapitalist uygarlık) iki farklı nehir olarak yan yana akmayı sürdürmüşlerdir. Bu iki tarihsel akım, ana nehrin Sümerlerle birlikte iki farklı kola ayrılmasıyla birlikte sürekli bir savaş ve yarış halindedir. Bu yarış ve savaşta Doğrudan Demokrasi zaman zaman sınırlı alanlarda üstün gelse de (Atina Demokrasisi, Şeyh Bedrettin Ayaklanması, Paris komünü, Zapatistalar vs.) genel manada iktidarcı ve baskıcı hegemonik anlayış üstünlüğünü muhafaza etmeyi başarmıştır. Bize göre gerçek tarih, bu her iki farklı akımın arasında zamana ve somut koşullara göre farklı biçimlere bürünmüş savaş ve yarışın tarihidir.
Doğrudan Demokrasi Kültürü (akımı), kaynağını doğal yaşam ve hümanizmden alırken; doğası gereği eşitlikçi, barışçı, özgürlükçü, ekolojist, demokratik ve adil olmak zorundadır. Bu yüzden de doğrudan Demokrasi, eşitlerin demokrasisi olup hiyerarşi, baskı, zor ve sömürünün reddi anlamına gelir. Buna karşılık hegemonyacı uygarlık; baskı, zor, sömürü, gasp, yalan ve talan olmadan var olamaz. Bu unsurları oluşturduğu kurumlar aracılığıyla kimi zaman örtülü kimi zaman da alenen kullanır. Kendi hegemonyasını meşrulaştırmak ve sürekli kılmak için, mitolojiden dine, sanattan yargıya kadar her kurumu kullanır. Çağımızda yaşadığımız tüm savaşların ve haksızlıkların kaynağı kapitalist hegemonik uygarlığın kendisidir. İnsanlık bundan kurtulmadan, bu cehennemi yaşamdan kurtulma şansı yoktur.
Henüz emekleme çağını yaşamakta olan Doğrudan Demokrasinin sağlıklı gelişmesi ve gezegenimizin başat uygarlık kültürü halini alması, hiç şüphe yok ki sağlıklı beslenme ve büyümesine bağlıdır. Bu konuda özellikle üretken emek, bilge emekli ve özgürlüğe hasret bırakılmış kadına büyük bir görev düşüyor. Unutmayalım ki temeli sağlam olmayan binanın çatısını ne kadar mükemmel çatarsanız çatın, en ufak bir deprem veya fırtınada bina hasar görecektir. Zincirin ilk halkalarını sağlam yapamazsak son halkanın hiçbir önemi kalmaz. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiğinde son düğmenin de yanlış ilikleneceğini hepimiz biliyoruz. Bu yüzden de “yarını bugünden kurduğumuzun” bilinciyle emeklemekte olan çocuğu doğru ve zamanında emzirmeliyiz.
Doğrudan Demokrasi kültürünün ana kaynağı doğal yaşam ve hümanizmdir. Bu iki kaynak da evrensel değerlerdir. Ufak akarsular ve minik göletlerin tek başına işe yaramayacağını bildiğimize göre, bizim Doğrudan Demokratik Uygarlık akımını okyanusa taşıyacak bir nehre dönüştürmemiz gerekiyor. Elbette ki ilk başlarda minik çoban ateşleri yakmak oldukça önemlidir ama aslolan bu çoban ateşlerini yer küre çapında birleştirip dünyamızı aydınlatan ve ısıtan bir ateşe dönüştürmektir. Öyle ki en ufak bir ücra köşe bile karanlıkta kalmamalı ve yeryüzünde hiç kimse üşümemelidir.
Kapitalist hegemonya, günümüzde dokunduğu her şeyi çürütmekte ve bozup doğallığından uzaklaştırmaktadır. Bu durum ekonomisinden siyasetine, kültüründen sosyal yaşamına kadar hayatın her alanında kendisini hissettirmektedir. Sümerlerden beri yaklaşık 5-6 bin yıldır insanlığa yön veren hegemonik akım, en büyük tahrifatı insan ilişkileri ile doğa ve toplumsal yaşamda gerçekleştirdi. Kullandığı ideolojik hegemonik araçlarla beyinlerde yarattığı tahrifat yüzyıllar geçmeden giderilecek gibi gözükmüyor. Asla yanlış anlaşılmak da istemeyiz, bu yıkımın onarılmasının imkânsız olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Aksine tamamen dostluğu ve dayanışmayı temel alan yeni insan ilişkileri geliştirmek ve buna uygun yeni bir toplumsal yaşamı inşa etmek hem mümkün ve hem de önümüzde tarihsel bir görev ve sorumluluk olarak durmaktadır. Bunun için uzun soluklu hümanist, ekolojist, eşitlik, özgürlük, adil, barış ve demokratik bir mücadeleyi temel alan bir örgütlenmeyi bugünden örmek gerekiyor.
Memnune Kardaş.