
Kapitalizm, reel sosyalizmin çöküşü ile kendi hegemonyasını tek yanlı olarak ilan ettiğinden beri, sendikal örgütlenmeler dünya genelinde kan kaybediyor. İster “tarihin sonu” masalı olsun ister ise de “aslında toplum diye bir şey yoktur” hikayesi, hep aynı yere ve aynı hususa hizmet ediyor. Buradaki asıl amaç, “Artık toplumun ve halkın lehine örgütlenmeye gerek yok” fikrini beyinlere kazımak. Yukarılarda ve en yukarılarda bu uğursuz rüzgârları estirenler, kıramadıkları dallar ve dökemedikleri yapraklar için de sopa kullanmaktan geri durmuyorlar ve hatta bazen daha fazlasını da yapıyorlar. Muktedirler, yerküreyi kendileri için bir dikensiz gül bahçesine dönüştürmek için geniş halk kitleleri ile emek ve demokrasi güçlerini örgütsüzlendirmek için her türlü yola baş vurmakta olup bu uğurda epey de başarılı oldular..
Dünya genelinde sendikal alanda yaşanan küçülme, daralma ve gerilemeyi sırf egemen sınıftan gelen baskı, pres ve tehdide bağlamak ciddi bir yanılgı olur. Bu kötü gidişatın asıl müsebbipleri, mevcut hiyerarşik, bürokratik ve dikey sendikal yapılar ve bu yapılarda hâkim olan sakat anlayışlardır. Sendikaya hâkim kötü ve yanlış yönetsel anlayışlar, tabanda güven erozyonuna sebep olmakta ve bu da sendikada kan kaybına neden olmaktadır.
Öte yandan kendisine karşı yapılan bir hamleyi göğüsleyemeyen sendikal yapının gelişme şansı yoktur. Gelişemeyen bir örgüt ise önce duraklar, sonra da gerilemeye başlar ve hatta kimi zaman sönümlenip yok olma noktasına geldiği de olmuştur. Bu duruma düşmemek için sendikalar ve sendikal önderliğin sürekli uyanık olması, somut durumun somut tahlilinden hareketle verili durumu iyi kavrayarak her daim gelecek hamleleri göğüsleyip bertaraf etme ve kendi karşı atağını geliştirme kapasitesine sahip olmaları gerekir.
Mevcut sendikal yapıların en büyük handikabı, iktidarın aynadaki görünümü pozisyonunda olmalarıdır. Küçük bir elitin, geniş kitleler adına düşünüp, onlar adına karar vermesi ve aldığı kararları uygulaması… Buna halk arasında “kendisi çalıp kendisi oynuyor” derler ki bence de güzel bir benzetme. Bu duruş, sendika tepesi ile taban arasında ciddi bir güvensizlik ve bunun sonucunda da kopuşa ve daralmaya neden oluyor. Tabansız bir sendika ise içi çürümüş ağaca benzer. En ufak bir esinti ya da dokunuş onun devrilip tuzla buz olmasına yol açabilir.
Bu kötü gidişata dur deyip, süreci tersine çevirmek mümkündür. Bunun için de var olan hiyerarşik, dikey, merkeziyetçi ve bürokratik sendikacılık yerine doğrudan demokrasi anlayışı ve meclis kültürü ile örgütlenmiş yeni bir sendikal model geliştirmek gerekiyor. Şef, lider veya başkan gibi sıfatları reddeden yatay sendikal örgütlenme, ortak akıl ve kolektif liderlik düsturu ile birçok olumsuzluğun üstesinden gelinebilir. Böylesi bir örgütlenmede kişisel liderlik, yerini ortak akıl ve kolektif liderliğe bırakır. Böylesi bir yapılanmada karar alma sürecine tüm üyeler aktif olarak katılıp, alınan kararın icrasında da sorumluluk alacakları için geniş kitlenin yaratıcı potansiyeli sendikal hareketin gelişip büyümesine ve etki alanını genişletmesine ciddi bir katkı sunar. Bu tür örgütlenmeye en uygun model meclis örgütlenmesidir ki meclis kültürü kişisel liderliğin reddi anlamına gelir. Bu modelin günümüzdeki somut örneği ise 16.2 milyon emekliyi örgütlemeye çalışan Emekliler Türkiye Meclisi’dir. Sendikal hareketin ortak akıl ve kolektif çabayı temel alması, hareketin nicel ve nitel olarak ciddi olarak büyümesine katkı sunmaktadır. Sendikal ve demokrasi mücadelesinde yeni bir patika açanlara selam olsun.